Translate

23 Aralık 2015 Çarşamba

"İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz."

Menemen ya da Kubilay olayı, 23 Aralık 1930’da İzmir’in Menemen ilçesinde gerçekleşen, askerliğini yedek subay olarak yapan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki'nin şeriat isteyen bir grup tarafından öldürülmesiyle başladı. Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir olan bu olayın ardından yaşananlar nedeniyle bölgede sıkıyönetim ilan edilmiş ve General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divanı Harp’te failler idam dahil çeşitli cezalara çarptırılmıştır.

Hani geçtiğimiz günlerde onlarca şehidin ve ölümün ardından avaz avaz bağırmıştım. Hatta sadece ben değil milyonlara insan “Bizim bir kişi için Menemen’i yakan liderlerimiz vardı” diye. İşte o olay bu olay… Bu gün o olayların başlangıcının yıl dönümü…

Menemen olayının izleri toplumsal bellekte yer etmiş ve Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, "devrim şehidi" olarak simgeleşmiştir. Her sene 23 Aralık'ta Kubilay Olayı ile ilgili olarak çeşitli yayın organlarında konu ile ilgili makaleler yayımlanmakta ve olay lanetlenmektedir.

Olayın detaylarını wikipedia.com’dan alarak yazıyorum…

“Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim tarafından yönlendirilen, Manisa tarafından gelen çember sakallı, sarıklı ve cüppeli dördü silahlı 6 kişi, 23 Aralık 1930'da sabah namazından sonra camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. Elebaşılar arasında, Giritli Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan vardı. Derviş Mehmet camide namaz kılanlara kendini “Mehdi” olarak tanıttı ve dini korumaya geldiklerini söylediler.
Arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylediler. Camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya taktılar ve Menemen şehir meydanında kazdıkları bir çukura diktiler. Bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye ve “Şapka giyen kafirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir.”diyerek bir isyan hareketi başlatmak isterler. Bayrağın altından ahaliden bazı kişileri (bir fabrikada çalışan Hayimoğlu Jozef de dahil) geçirdiler. Kasabaya halife ordusunun geleceği iddiası halkı korkuttu.


Kubilay’ın başını kestiler
Olayların ilçedeki askeri birlikte duyulmasıyla, bir bilgiye göre; alay komutanı, yedeksubay Kubilay'ı olay yerine gönderdi. Kubilay bu hareketi bastırmak için bir manga askerle olay yerine geldi. Askerlerin yanından ayrılarak tek başına onların arasına girip teslim olmalarını istedi. Onlardan biri ateş ederek Kubilay’ı yaraladı. Karşıdan bunu gören askerler ateş açtılar. Fakat tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri vardır. Derviş Mehmet "bana kurşun işlemiyor” diyerek halkı kandırmaya çalıştı.
Kubilay yaralı halde cami avlusuna sığındıysa da, Derviş Mehmet ve arkadaşları peşi sıra geldiler. Derviş Mehmet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkardı ve yaralı Asteğmen Kubilay'ın başını kesti. Kesik başı yeşil bayrağın sopasına dikmeye çalıştılar ancak başaramadılar. Birisi ip getirdi ve Kubilay'ın başı yeşil bayrağın dikili olduğu sopaya iple bağlandı. Olay yerine yetişen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaraladı. Ancak açılan ateş sonucu o da öldü. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu öldü.
Bu aşamada askeri birlik yetişir. Komutan "Teslim olun!" diye bağırır. Ancak olay çatışmaya dönüşür ve askeri birlik ateş eder. Göstericilerden Derviş Mehmet de dahil bazıları ölürken, bazıları kaçar. Daha sonra hepsi birden yakalanır.

"Menemeni Haritadan Silin"
Kubilay Olayı, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin 1925'deki Şeyh Said İsyanından sonra tanık olduğu önemli olaylardan biridir.
Devlet sert tepki gösterdi. 27 Aralık 1930 günü Dolmabahçe Sarayı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında bu konuda bir toplantı yapıldı. Kaynakların ifadesine göre, Atatürk, Kubilay Olayına çok kızmıştı. Daha birkaç yıl önce Yunan İşgalinin acısını tatmış bir muhitte bu olayın meydana gelmesi üzerine, bazı kaynaklara göre, ilçenin haritadan silinmesini emretti. Ertesi gün de, "Böyle emirler verirsem, uygulamayın, sonra bir daha sorun", dedi. 28 Aralık 1930'da orduya gönderdiği başsağlığı telgrafında, "Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise" olduğunu belirtti.

Sıkıyönetim ilan edidi

31 Aralık 1930 günü Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931’den itibaren 1 ay süre ile Fahrettin Altay komutasında sıkıyönetim ilan edilmiş ve 1. Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Divanı Harp kurulmuştur.

7 Ocak 1931'de bu kez İzmir'de yine Mustafa Kemal Paşa başkanlığında ikinci bir toplantı yapıldı. Olaya doğrudan veya dolaylı katılan 105 sanık (anayasayı cebren tağyir, eyleme iştirak, azmettirme veya Mehdi Mehmedin Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri suçlamalarıyla) 15 Ocak 1931'den itibaren Divanı Harp’te yargılanmaya başlandı.

 

Divan-ı Harp Mahkemesi
General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divan Harp Mahkemesinde 24 Ocak 1931 günü iddianame okundu ve 29 Ocak 1931 günü mahkeme 36 (ölmüş olan bir sanık ile 37) kişinin idama mahkûm edilmesine, 40 kişinin sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmesine, 27 sanığın beraatine, 41 kişiye çeşitli hapis cezaları verilmesine hükmetti ve karar Meclis’in onayına sunuldu. İdam hükümlülerinin 6'sının yaşı küçük olduğundan, onların ölüm cezaları ağır hapse çevrildi. TBMM Adalet Divanı ayrıca iki idamlığın cezasını 2 yıl hapse çevirdi.
Kalan 28 sanık, 3 Şubat 1931 gecesi Menemen'de idam edildi. Bazıları Kubilay'ın başının kesildiği yerde asıldı. Mahkumlardan biri idam sehpasının önünden kaçtı. İki hafta sonra yakalandı ve ertesi gün idam edildi..
Olayın hemen ardından Menemen'de devrim şehidi iki bekçi ve Kubilay adına anıt dikildi. Anıtın üzerinde şöyle yazar: "İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz."
Sıkıyönetim, 28 Şubat 1931’de Manisa ve Balıkesir’den, 8 Mart 1931'de de Menemen’den kaldırıldı.

İsmet İnönü'nün mesajı

Kubilay devrim uğruna, vatan sevgisi ve bütünlüğü yolunda yalnız başına, kuvvet hesabı yapmayan bir idealist vatanseverlik örneğidir. Kubilay, millet yolunda canını her an fedaya hazır olan geleneksel Türk yaradılışının müstesna abidesidir.

3 Aralık 2015 Perşembe

Siz Atatürk'ün senaryo yazdığını biliyor muydunuz?

Dün akşam Beylikdüzü Kültür Merkezi'nde Prof. İlknur Kalıpçı Güntürkün “Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk”ü anlattı. Araştırmacı bir Atatürkçi olan hanım efendi çok etkileyici bir anlatımla bizleri büyüledi. Yıllardır yaptığı araştırmalarla elde ettiği belgeler ve anıları inanılmaz bir dille anlattı ve bizlere keyifli ve dolu dolu akşam yaşattı. 

Atatürk için “vatan hudutlarından fikir hudutlarına sıçrayabilen bir insan” diyor 17 senedir Atatürk'ü araştıran Güntürkün. Sanki tek kişilik bir tiyatro izler gibi izledik sahneyi tek başına dolduran hanım efendiyi. Araştırdığım kadarıyla bir akademisyen değil. 1985 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği Atatürkçülük eğitimini tamamlamış ve yaptığı çalışmalarıyla 1996 yılında T.C Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Başkanlığı haberleşme üyeliğine seçilmiş bir isim. Bu tarz söyleşileri sık sık gerçekleştiren ve izleyenleri her defasında büyüleyen İlknur Kalıpçı Güntürkün ben ilk kez izledim ve zaman zaman anlatımının güzelliğinden mi, "Ahhh şimdi bizi gören" sızısından mı bilmiyorum gözlerim doldu. 

Sanırım söyleşinin yapıldığı saat Beylikdüzü sakinlerinin çoğunun daha evlerine ulaşamadıkları talihsiz bir saat olduğundan olacak salon tıka basa dolu değildi ama yine de kalabalıktı diyebilirim. İzleyicilere “Sadece yaka değil, beyin ve gönül Atatürkçüleri hoşgeldiniz” diye hitap etti hanım efendi ve ben size insani yönü ve esprileriyle tüm dünyayı etkileyen Atatürk'ü anlatacağım dedi. 

Güntürk'ün, 1938'de Ata’nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirin ufak bir kısmını okudu; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" demişler dediğinde salonda herkesden aynı ses çıktı "kesinlikle" 
Ayrıca; ordusu 2 kez yenen adam ölünce üzülmek yerine 10 Kasım 1938’de katafalkının başında 39 derece ateşle oturmayı redden ve ağlayan ;ngiliz generalden bahsetti. İşte dedi En büyük düşmanının bile kendisine saygı duymasını sağlamış bir insandır

Bir Fransız Büyükelçisi sohbet esnasında herkesin içinde “ben Mustafa Kemal’in sekreteri olmak istiyorum” demiş ve sebebini de sürekli yanında olarak bilgi ve fikirlerinden faydalanmak istiyorum diyerek açıklamış...
2000 yılında ABD Başkanı’nı ise milenyum mesajında “Bu gün milenyum hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir” demiş.

1976 yılında Unesco’da verilen öneride “1981 yılının tüm dünyada Atatürk yılı olarak anımsanmasına karar verilmesi” ve ilgili önergede “Bu gün Unesco’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir” denilmiş. Bu önergeye İsveç delegesi ayağa kalkarak "Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?" diyerek karşı çıkmış. Rus delegesi bu sözlerin üzerine yumruğunu masaya vurarak "Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız" der ve o önerge UNESCO tarihinde ilk kez tüm delegelerin oylarıyla imzalanır. O İsveç delegesi ilk imzayı atan olur ve şöyle der; "Ben ATATÜRK'ü inceledim, bütün ülkelerden özür diliyor ve ilk imzayı ben atıyorum" der.
O belge ise şöyledir:

ATATÜRK KİMDİR;
ATATÜRK ULUSLAR ARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞAN ÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU

Ve acı ki 152 ülkede bu yazının bir yıl boyuca okul duvarlarında asılması kararı alınmıştır ve 151 ülke bir yıl boyunca bunu uygulamıştır. Uygulamayan tek ülke ise Türkiye'dir...

1932 yılında dünyanın en büyük uluslararası topluluğu olan Milletler Cemiyetine Türkiye'nin katılması ile ilgili olarak yapılan öneriler karşısında Gazi Mustafa Kemal şöyle demiş: "Biz başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse katılmayı düşünebiliriz" Topluluk, bu dik duruş karşısında Birleşmiş Milletlere Katılım için başvurma zorunluluğunu kaldırarak ilk kez 43 üye ülkenin oy birliğiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin topluluğa davet edilmesine karar vermiştir. Bu sonuç dış siyasette de onurlu ve dik duruşunun ve kendi kararlarını verebilen tam bağımsız bir ülkenin ayakları yere basan siyasetinin kazandığı diplomatik bir zaferdir.

Yine bir anı... Sabiha Gökçen Atatürk'e neden dış seyahat yapmadığını sorduğunda Atatürk "memleketimin işlerini henüz bitiremedim" cevabını vermiş. Güntürkün bu cevap üzerine şunu hatırlatıyor Atatürk döneminde bütün liderler Türkiye'ye gelmişler. O dönemlerde İran Şahı İzmir ziyareti sonrası Mustafa Kemal'in elini sıkarak "Şarkta bir kolordu komutanınız hazır bekliyor" diyerek vedalaşmış. Tüm bunlar nasıl bir liderimiz olduğunun en iyi örneği...

Türkiye'nin ilk operası da Atatürk'ün emri üzerine bestelenmiş. Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı onuruna istemiş Mustafa Kemal opera bestelenmesini ve bunun için o zaman 27 yaşında olan Ahmet Adnan Saygun'u görevlendirmiş. Atatürk tüm provalara gitmiş ve Saygun'un yetişmeyeceğine dair tüm söylemlerine rağmen 20 günde bestelenmiş ve sahneye konmuştur.
Provalar esnasında sürekli "Okay" diye bağıran Atatürk'e neden bu şekilde bağırdınız diye soranlara "okun yaydan çıktığı anki durum demek. Yani tam isabet. Çok beğendim" demiş

Tüm bu anıları tüm izleyenler şaşkınlık ve hayranlıkla dinlerken; beni en çok etkileyen bölüme geldik. Güntürkün, Mustafa Kemal’in her konu hakkında fikirleri-çözümleri olduğunu ve bunların hepsini yazıya döktüğünü ve bunların günümüze kadar ulaştığını söyledi. İncelediği belgelerde gördüğü kadarıyla bizim en büyük sorunumuz olan eğitimi 6 ay, ekonomiyi ise 9 ay gibi kısa bir sürede çözülebileceğimizi belirtiyor... Bunu ise Amerikalı bir ekonomistin “Türkiye neden ekonomik sıkıntı çekiyor” diye sorduğunda “sizin yüzünüzden” cevabını aldığını ve buna karşılık Amerikalı ekonomistin “Ben sizin Mustafa Kemalinizden feyz alıyorum” dediği bir anıyla anlattı.

Ankara'da bir iğde ağacından bahsetti. Bulvar üzerinde tek başına bir ağaç. Her önünden geçtiğinde Mustafa Kemal selam verirmiş o ağaca ve dermiş ki "O da yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin neferi" o yüzden selam veriyorum. Ve bir gün o ağacın kesildiğini gördüğünde "neden bana haber vermediniz, bir yolunu bulurdum" diye ağlamış Mustafa Kemal... 

Doğa sevgisinden devam edelim Ankara Söğütözü'ne ATATÜRK hep dinlenmek için gelirmiş. Bir gettiğinde "Ah! burada bir kulübem olsaydı keşke"demiş. "Ya paşam istediğin bir kulübe olsun hemen yaparız şuraya" demişler ama o "Buradaki ağaçlara ne olacak peki"demiş. "Paşam buradakiler söğüt ağacı; gönülsüz ağaçtır. Sökeriz başka bir yere dikeriz, mutlaka tutar" demişler. Ve Atatürk tek şartla kabul etmiş "Burada yetecek kadar söğüt ağacını kendi ellerimle sökeceğim, kendi ellerimle dikeceğim, önce tuttuklarını göreceğim, sonra kulübe yapımına izin vereceğim" demiş ve ağaçların tuttuğunu gördükten sonra klübe yapımına izin vermiş.

Atatürk, Tahsin Coşkan'ı bir araziye gönderir ve buraya orman çiftliği yapamk istiyorum der. Tahsin Coşkan “burası bataklık ve verimsiz” der ve olamayacağınız söyler. Atatürk yapacağız “Burası vatanımın toprakları, kaderine terk edemem” der ve o araziyi yeşillendirmryi başarır. O topraklara izin almadan ürün eken çiftçiye Atatürk “Ne hakla buraya izinsiz ürün ekiyorsun” dediğinde çifçinin “Atatürk bizim babamız değil mi? İnsan babasının yerinden izin mi alır” diyebildiğini ve Atatürk’ün “Hayırlı olsun bir oğlum daha oldu” diyebileceği kadar halktan olduğunu anlattığında ise salondaki herkes kahkaha attı.

Hayatı boyunca bir ödülü kabul ettiğini anlatan Güntürkün, bunun sebebinin ödülün insan kişiliğine verilmiş olduğu ve ödülün üzerinde “Türk milletine gülmeyi ve neşe içinde yaşamayı öğrettiğiniz için” yazdığını belirtti. Güntürk’ün sözlerine kahve severliğinden, çocuklarla olan diyaloglarına kadar bir çok anı ile devam ettirdi.

Atatürk sevdalısı Güntürkün, bir çok vafa sahip olan Atatürk’ün asker ve siyasetçi kişiliğinin yanısıra müzik, arkeoloji, resim ve hatta sinema gibi bir çok alanda başarılı olduğunu yine örneklerle anlattı. Mesela; İznik kazılarında 4. kapıyı bulan Atatürk'ün aynı zamanda Türk tarihinin ilk resim sergisini açtğından bahsetti. Cezmi Ar’ın filminde oynayan Atatürk’e sizin filminizi yapmak istiyoruz denildiğinde “Biz filmimizi de kendimiz yazarız” diyerek “Ben bir inkılâp çocuğuyum” isminde bir senayo yazdığını ama bunu çekmeye ömrünün yetmediğini anlattı. İlknur Kalıpçı Güntürkün Atatürk tüm bunlara nasıl yetişti sorusunu hep sordum ve sonunda buldum. Her şeyin olduğu gibi bunun da cevabı küçük bir sözünde gizli diyerek “çocukken elime geçen 2 kuruştan birini kitaplara vermeseydim bunları başaramazdım” sözlerini hatırlattı.

İnsan Atatürktense İzmir’in kurtuluşundan sonra trende uyuyamayan Atatürk’e “neden uyumadığınız” diye sorduklarından “konpatumanıma yastık ve yorgan koymamışsınız. Uyuyamadım” diyişini ve bunun üzerine “neden bizi uyandırmadınız” sorusuna, “Geç farkettim. Hepiniz yotgundunuz, kıyamadım” diye cevap verdiği olayla anlattı. “Bu lidere diktatör dediler. Nasıl denilebilir” diyen İlknur Kalıpçı Güntürkün,  sözlerini dünya tarihi boyunca sadece Mustafa Kemal’e verilen “kültür antropoloğu” sıfatı içinse vatan hudutlarından fikir hudutlarına sıçrayabilen bir insan diyerek tamamladı.
Savaşta bile 3 dakikalık uyku arasında bile Türk antropolojisi okuyan Atatürk'ün savaş sonrasında kadın kimliğinin öne çıkarılmasının ve kadının erkekle eşit haklara sahip olması gerektiğini söylemiş. Savaşın kazanılacağından o kadar emin ki sonrası için planlar yapan bir lider Atatürk...

Bu lider bütün varlığını bağışlamış ve demiş ki "Zenginlikten ne çıkar asıl zenginlik insanın manevi şahsiyetir"Kahve sever Atatürk'ten, her yerde yerinde ve akıllıca yaptığı esprilerine kadar bir çok detayı anlatan Güntürkün bu ülkede herkesin gözü var ve biz bu ülkeyi vermedik. "Oyuna gelmedik ve gelmeyeceğiz" dedi.
Her cümlesi ve her kelimesinde bir anlam var diyen Güntürkün "güzel günler yakın sabredin" dedi ve sözlerini bitirdi. Bütün salon ayakta alkışladı ve Güntürkün, sahneden ayrılırken Atatürk portresine dönerek selam verdi. Salon onu alkışlarken o Atatürk'ü alkışladı.

Söyleşi sonunda bir kitabını aldım ve kesinlikle tavsiye ederim. Esprili Atatürk'ü anlatan kitabı okumaya başladı bile :)