Dün akşam Beylikdüzü Kültür Merkezi'nde Prof. İlknur Kalıpçı Güntürkün “Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk”ü anlattı. Araştırmacı bir Atatürkçi olan hanım efendi çok etkileyici bir anlatımla bizleri büyüledi. Yıllardır yaptığı araştırmalarla elde ettiği belgeler ve anıları inanılmaz bir dille anlattı ve bizlere keyifli ve dolu dolu akşam yaşattı.
Atatürk için “vatan hudutlarından fikir
hudutlarına sıçrayabilen bir insan” diyor 17 senedir Atatürk'ü araştıran Güntürkün. Sanki tek kişilik bir tiyatro izler gibi izledik sahneyi tek başına dolduran hanım efendiyi. Araştırdığım kadarıyla bir akademisyen değil. 1985 yılında Milli Eğitim
Bakanlığı’nın düzenlediği Atatürkçülük eğitimini tamamlamış ve yaptığı
çalışmalarıyla 1996 yılında T.C Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Araştırma Başkanlığı haberleşme üyeliğine seçilmiş bir isim. Bu tarz söyleşileri sık sık gerçekleştiren ve izleyenleri her defasında büyüleyen İlknur Kalıpçı Güntürkün ben ilk kez izledim ve zaman zaman anlatımının güzelliğinden mi, "Ahhh şimdi bizi gören" sızısından mı bilmiyorum gözlerim doldu.
Sanırım söyleşinin yapıldığı saat Beylikdüzü sakinlerinin çoğunun daha evlerine ulaşamadıkları talihsiz bir saat olduğundan olacak salon tıka basa dolu değildi ama yine de kalabalıktı diyebilirim. İzleyicilere “Sadece yaka değil,
beyin ve gönül Atatürkçüleri hoşgeldiniz” diye hitap etti hanım efendi ve ben size insani yönü ve esprileriyle tüm dünyayı etkileyen Atatürk'ü anlatacağım dedi.
Güntürk'ün, 1938'de Ata’nın ölümünde Tahran
gazetesinde yayınlanan bir şiirin ufak bir kısmını okudu; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse
onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir"
demişler dediğinde salonda herkesden aynı ses çıktı "kesinlikle"
Ayrıca; ordusu 2 kez yenen adam ölünce üzülmek yerine 10 Kasım 1938’de katafalkının başında 39 derece ateşle oturmayı redden ve ağlayan ;ngiliz generalden bahsetti. İşte dedi “En büyük düşmanının bile kendisine saygı duymasını sağlamış bir insandır”
Bir Fransız Büyükelçisi sohbet esnasında herkesin içinde “ben
Mustafa Kemal’in sekreteri olmak istiyorum” demiş ve sebebini de sürekli yanında olarak bilgi ve fikirlerinden faydalanmak istiyorum diyerek açıklamış...
2000 yılında ABD
Başkanı’nı ise milenyum mesajında “Bu gün milenyum hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir” demiş.
1976 yılında Unesco’da verilen öneride “1981 yılının tüm dünyada Atatürk yılı olarak anımsanmasına karar verilmesi” ve ilgili önergede “Bu gün Unesco’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir” denilmiş. Bu önergeye İsveç delegesi ayağa kalkarak "Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?" diyerek karşı çıkmış. Rus delegesi bu sözlerin üzerine yumruğunu masaya vurarak "Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız" der ve o önerge UNESCO tarihinde ilk kez tüm delegelerin oylarıyla imzalanır. O İsveç delegesi ilk imzayı atan olur ve şöyle der; "Ben ATATÜRK'ü inceledim, bütün ülkelerden özür diliyor ve ilk imzayı ben atıyorum" der.
O belge ise şöyledir:
“ATATÜRK KİMDİR;
ATATÜRK ULUSLAR ARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞAN ÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU”
Ve acı ki 152 ülkede bu yazının bir yıl boyuca okul duvarlarında asılması kararı alınmıştır ve 151 ülke bir yıl boyunca bunu uygulamıştır. Uygulamayan tek ülke ise Türkiye'dir...
1932 yılında dünyanın en büyük uluslararası topluluğu olan Milletler Cemiyetine Türkiye'nin katılması ile ilgili olarak yapılan öneriler karşısında Gazi Mustafa Kemal şöyle demiş: "Biz başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse katılmayı düşünebiliriz" Topluluk, bu dik duruş karşısında Birleşmiş Milletlere Katılım için başvurma zorunluluğunu kaldırarak ilk kez 43 üye ülkenin oy birliğiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin topluluğa davet edilmesine karar vermiştir. Bu sonuç dış siyasette de onurlu ve dik duruşunun ve kendi kararlarını verebilen tam bağımsız bir ülkenin ayakları yere basan siyasetinin kazandığı diplomatik bir zaferdir.
Yine bir anı... Sabiha Gökçen Atatürk'e neden dış seyahat yapmadığını sorduğunda Atatürk "memleketimin işlerini henüz bitiremedim" cevabını vermiş. Güntürkün bu cevap üzerine şunu hatırlatıyor Atatürk döneminde bütün liderler Türkiye'ye gelmişler. O dönemlerde İran
Şahı İzmir ziyareti sonrası Mustafa Kemal'in elini sıkarak "Şarkta bir kolordu komutanınız hazır bekliyor" diyerek vedalaşmış. Tüm bunlar nasıl bir liderimiz olduğunun en iyi örneği...
Türkiye'nin ilk operası da Atatürk'ün emri üzerine bestelenmiş. Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı onuruna istemiş Mustafa Kemal opera bestelenmesini ve bunun için o zaman 27 yaşında olan Ahmet Adnan Saygun'u görevlendirmiş. Atatürk tüm provalara gitmiş ve Saygun'un yetişmeyeceğine dair tüm söylemlerine rağmen 20 günde bestelenmiş ve sahneye konmuştur.
Provalar esnasında sürekli "Okay" diye bağıran Atatürk'e neden bu şekilde bağırdınız diye soranlara "okun yaydan çıktığı anki durum demek. Yani tam isabet. Çok beğendim" demiş
Tüm bu anıları tüm izleyenler şaşkınlık ve hayranlıkla dinlerken; beni en çok etkileyen bölüme geldik. Güntürkün, Mustafa
Kemal’in her konu hakkında fikirleri-çözümleri olduğunu ve bunların hepsini
yazıya döktüğünü ve bunların günümüze kadar ulaştığını söyledi. İncelediği belgelerde gördüğü kadarıyla bizim en büyük sorunumuz olan eğitimi 6 ay, ekonomiyi ise 9 ay gibi kısa bir sürede çözülebileceğimizi belirtiyor... Bunu ise Amerikalı bir ekonomistin “Türkiye neden ekonomik sıkıntı
çekiyor” diye sorduğunda “sizin yüzünüzden” cevabını aldığını ve buna karşılık
Amerikalı ekonomistin “Ben sizin Mustafa Kemalinizden feyz alıyorum” dediği bir
anıyla anlattı.
Ankara'da bir iğde ağacından bahsetti. Bulvar üzerinde tek başına bir ağaç. Her önünden geçtiğinde Mustafa Kemal selam verirmiş o ağaca ve dermiş ki "O da yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin neferi" o yüzden selam veriyorum. Ve bir gün o ağacın kesildiğini gördüğünde "neden bana haber vermediniz, bir yolunu bulurdum" diye ağlamış Mustafa Kemal...
Doğa sevgisinden devam edelim Ankara Söğütözü'ne ATATÜRK hep dinlenmek için gelirmiş. Bir gettiğinde "Ah! burada bir kulübem olsaydı keşke"demiş. "Ya paşam istediğin bir kulübe olsun hemen yaparız şuraya" demişler ama o "Buradaki ağaçlara ne olacak peki"demiş. "Paşam buradakiler söğüt ağacı; gönülsüz ağaçtır. Sökeriz başka bir yere dikeriz, mutlaka tutar" demişler. Ve Atatürk tek şartla kabul etmiş "Burada yetecek kadar söğüt ağacını kendi ellerimle sökeceğim, kendi ellerimle dikeceğim, önce tuttuklarını göreceğim, sonra kulübe yapımına izin vereceğim" demiş ve ağaçların tuttuğunu gördükten sonra klübe yapımına izin vermiş.
Doğa sevgisinden devam edelim Ankara Söğütözü'ne ATATÜRK hep dinlenmek için gelirmiş. Bir gettiğinde "Ah! burada bir kulübem olsaydı keşke"demiş. "Ya paşam istediğin bir kulübe olsun hemen yaparız şuraya" demişler ama o "Buradaki ağaçlara ne olacak peki"demiş. "Paşam buradakiler söğüt ağacı; gönülsüz ağaçtır. Sökeriz başka bir yere dikeriz, mutlaka tutar" demişler. Ve Atatürk tek şartla kabul etmiş "Burada yetecek kadar söğüt ağacını kendi ellerimle sökeceğim, kendi ellerimle dikeceğim, önce tuttuklarını göreceğim, sonra kulübe yapımına izin vereceğim" demiş ve ağaçların tuttuğunu gördükten sonra klübe yapımına izin vermiş.
Atatürk, Tahsin Coşkan'ı bir araziye gönderir ve buraya orman çiftliği yapamk istiyorum der. Tahsin Coşkan “burası bataklık ve
verimsiz” der ve olamayacağınız söyler. Atatürk yapacağız “Burası vatanımın toprakları, kaderine terk
edemem” der ve o araziyi yeşillendirmryi başarır. O topraklara izin almadan ürün eken çiftçiye Atatürk “Ne hakla buraya
izinsiz ürün ekiyorsun” dediğinde çifçinin “Atatürk bizim babamız değil mi?
İnsan babasının yerinden izin mi alır” diyebildiğini ve Atatürk’ün “Hayırlı
olsun bir oğlum daha oldu” diyebileceği kadar halktan olduğunu anlattığında ise
salondaki herkes kahkaha attı.
Hayatı boyunca bir ödülü kabul ettiğini anlatan Güntürkün, bunun sebebinin ödülün insan kişiliğine verilmiş olduğu ve ödülün üzerinde “Türk milletine gülmeyi ve neşe içinde yaşamayı öğrettiğiniz için” yazdığını belirtti. Güntürk’ün sözlerine kahve severliğinden, çocuklarla olan diyaloglarına kadar bir çok anı ile devam ettirdi.
Atatürk sevdalısı
Güntürkün, bir çok vasıfa sahip olan Atatürk’ün asker ve siyasetçi kişiliğinin
yanısıra müzik, arkeoloji, resim ve hatta sinema gibi bir çok alanda başarılı
olduğunu yine örneklerle anlattı. Mesela; İznik kazılarında 4. kapıyı bulan Atatürk'ün aynı zamanda Türk tarihinin ilk resim sergisini açtğından bahsetti. Cezmi Ar’ın filminde oynayan Atatürk’e sizin
filminizi yapmak istiyoruz denildiğinde “Biz filmimizi de kendimiz yazarız”
diyerek “Ben bir inkılâp çocuğuyum” isminde bir senayo yazdığını ama bunu
çekmeye ömrünün yetmediğini anlattı. İlknur
Kalıpçı Güntürkün Atatürk tüm bunlara nasıl yetişti sorusunu hep sordum ve sonunda
buldum. Her şeyin olduğu gibi bunun da cevabı küçük bir sözünde gizli diyerek
“çocukken elime geçen 2 kuruştan birini kitaplara vermeseydim bunları
başaramazdım” sözlerini hatırlattı.
İnsan Atatürktense İzmir’in kurtuluşundan
sonra trende uyuyamayan Atatürk’e “neden uyumadığınız” diye sorduklarından
“konpatumanıma yastık ve yorgan koymamışsınız. Uyuyamadım” diyişini ve bunun
üzerine “neden bizi uyandırmadınız” sorusuna, “Geç farkettim. Hepiniz
yotgundunuz, kıyamadım” diye cevap verdiği olayla anlattı. “Bu lidere diktatör
dediler. Nasıl denilebilir” diyen İlknur Kalıpçı Güntürkün, sözlerini dünya tarihi boyunca sadece
Mustafa Kemal’e verilen “kültür antropoloğu” sıfatı içinse
vatan hudutlarından fikir hudutlarına sıçrayabilen bir insan diyerek tamamladı.

Bu lider bütün varlığını bağışlamış ve demiş ki "Zenginlikten ne çıkar asıl zenginlik insanın manevi şahsiyetir". Kahve sever Atatürk'ten, her yerde yerinde ve akıllıca yaptığı esprilerine kadar bir çok detayı anlatan Güntürkün bu ülkede herkesin gözü var ve biz bu ülkeyi vermedik. "Oyuna gelmedik ve gelmeyeceğiz" dedi.
Her cümlesi ve her kelimesinde bir anlam var diyen Güntürkün "güzel günler yakın sabredin" dedi ve sözlerini bitirdi. Bütün salon ayakta alkışladı ve Güntürkün, sahneden ayrılırken Atatürk
portresine dönerek selam verdi. Salon onu alkışlarken o Atatürk'ü alkışladı.
Söyleşi sonunda bir kitabını aldım ve kesinlikle tavsiye ederim. Esprili Atatürk'ü anlatan kitabı okumaya başladı bile :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız benim için önemli. Tüm Beylikdüzü yaşayanları ile sıcak ve samimi bir platform oluşturmak amacım. Herkesin katkısını bekliyorum.